Vefa Bozacısı
Kış demek boza demek, akşam olunca sokaktan geçen bozacı demek. Akla gelen ilk adres de elbette İstanbul Vefa Bozacısı oluyor www.vefa.com.tr
Mollahüsrev, Vefa Cd. No:66, 34134 Fatih/İstanbul
Rotamızı zamanın saraylılarının bulunduğu Vefa semtine çeviriyoruz. Vefa semtinde Vefa Bozacısının önü 1876’da nasıl ise günümüzde de aynı şekilde tıklım tıklım
Vefa Bozasının Diğerlerinden Farkı
Sadık Ağa İstanbul’a geldiği yıllarda bozanın sulu kıvamlı, esmer renkli ve ekşi lezzetli biçimde, şehir halkından 200’e varan esnaf tarafından yapılıp satıldığını görür. O dönemde farklı bir yöntem dener ve bugünkü haliyle yani koyu kıvamlı, açık sarı renkli henüz yeni mayalanma kabarcıklarının oluştuğu andaki çok hafif ekşimsi lezzeti, bu markanın ilk imzası olur. Lezzetinin sırrı, yapımında kullanılan kum darısının irmiğinde saklıdır… Vefa bozacısında bozanın içindeki nişastası da farklıdır. Aynı zamanda da kışın soğuk içeceği bu içecek adeta bir vitamin deposudur. Vefa Bozası’nın içinde A, E ve B vitaminlerinin dört türünü de barındırır
Vefa Bozacısının Kuruluş Hikayesi
Prizren’de dünyaya gelmiş, II. Dünya Savaşından sonra İstanbul’a yerleşmiş, 200 tane bozacıya meydan okumuş, deyim yerindeyse bozanın kitabını yeniden yazmış… Gecelerin yükselen narası, güğümlerden çanaklara akan bozanın tarihi markası Vefa Bozası’na adını altın harflerle yazdıran bir isim Prizrenli Hacı Sadık Ağa ve markası Vefa Bozası’nın dününü bugünü kısacası yıllara meydan okuyan bu devasa markayı sizler için araştırdım
1930’lı yıllara gelindiğinde Vefa Bozacısı yarım yüzyıllık bir işletme unvanını kazanmış ve her kesimden insanın uğramayı alışkanlık haline getirdiği bir mekan haline gelmişti.
Atatürkün Ziyareti
18
Kasım 1937 yılında Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk dahi mekanda bulunmuş, boza içtiği bardak ve onun portresiyle beraber Vefa Bozacısında her daim hatırlanmıştır. Hali hazırda bugün dahi gidip bardağı ve portreyi görebilirsiniz.
Vefa Bozacısının Mucidi Hacı Sadık Bey
4.Nesil Vefa Bozacısı
Hacı Sadık Bey’le başlayan, bugün de 4. nesil aile fertleriyle devam eden boza üretimi, Türk standartları ve geleneksel damak tadı korunarak devam etmektedir.
Bozanın Türk Coğrafyasındaki Yeri
Boza, dünya coğrafyasında Türklerin yoğun olarak yaşadığı Anadolu, Balkan ülkeleri, Kırım, Kafkasya, Türkistan ve bazı Arap ülkelerinde XI. yüzyıldan beri hazırlanmakta ve tüketilmektedir.
Gastronomi uzmanları tarafından Türklerin geleneksel içecekleri ürün gamı içerisinde konumlandırılan bozaya Türk ve yabancı kaynaklarda ulaşmak mümkündür.
Osmanlı’nın ilk yemek kitabı sayılan, yemekle ilgili tanımları içeren ve bir çeşit yemek sözlüğü sayılabilecek Ahmed Cavid’in kaleme aldığı Tercüme-i Kenzü’l İştiha’da bozanın, pirinç unu ve darı ile yapıldığı mayalanma sonunda ortaya çıkan içeceğin boza olarak tabir edildiği yazmaktadır (Cavid, 2006: 20 ve 96).
XI. ve XVII. yüzyıllar arasındaki Arnavutluğunun anlatıldığı ‘’Early Albania ‘’adlı eserde, bozanın Balkanlar ve Türkiye’de içilen, mayalanmış darıdan yapılan ve meşrubat niteliği taşıyanbir içecek olduğu Arnavutça da ‘’Boze’’,Türkçede ise ‘’Boza’’ olarak isimlendirildiği ifade edilmiştir (Elsie, 2013: 219).
Bir diğer eserde ise Kafkas Tatarları arasında bozanın yoğun bir şekilde tüketildiği, Tatarların bozahanelerinde, bozayı afyonla birlikte içtikleri, afyon ve boza karışımından sarhoş olan Tatarların kollarını kaldıracak takatleri kalmadığından bahsedilmektedir (Aksan, 1995: 119).
Bozaya bazı kültürlerde farklı anlamlarda yüklenmiştir. Kafkas halklarından olan Karaçay Malkarlılar kutlamalarında tören içeceği olarak boza içmekte, boza ve bozayı yapan kişiye de iyi dilekleri ifade eden deyişleri ile kutsamaktadırlar. Boza için söylenen bu deyişlere Algış denmektedir
Kapıdaki Aşınmış Mermer
Vefa Bozacısı’nın eşiğindeki bu aşınmış mermer bir yaşanmışlığın, bir biricikliğin, auranın/halenin de göstergesidir. Mermer binlerce insanın adımlarıyla aşındırdığı bir “tarih”e dönüşmüştür. O mermer değiştiği anda o eşik tarihini yitirecektir.